Aizanoi Antik Kenti

Uyku saatleri konusunda oldukça disiplinli biriyimdir ama şansızlık konusunda da aynı istikrarı sürdürebildiğim için yine başımı belaya sokmayı başardım. Sabah ilk YHT ile Eskişehir'e gidecektim. Çantamı, giyeceğim kıyafeti, kahvaltıdaki sandviçimi bile önceki akşamdan hazırlamıştım. Onun için 10 dakikada evden çıkabilecek şekilde saatimi kurdum. Ama sabah çaldığını duymamışım. Trenin kalkmasına 20 dakika kala uyandım. Panik içinde üstümü giyinip sandviçimi ısırdım ve çantamı sırtıma takıp dışarı çıktım. Nasılsa takside bağlarım diye ayakkabılarımı bile bağlamamıştım. Merdivenlerden sağ salim indim. Evin kapısından birkaç metre uzaklaşmadan bir taksi gördüm ve durması için elimi havaya kaldırdım. Tam o anda bağcıklarıma basıp sırtımda 10 kilo kamp çantasıyla yere yapışmışım. Kafamı kaldırdığımda taksici gülerek bana bakıyordu, durmadan önümden geçti gitti. Hemen kendimi toparlayıp kalktım, bağcıklarımı ayakkabımın içine soktum. Köşedeki taksi durağında uyuyan şöförü kaldırıp arabaya atladım. İlk anda fark etmemiştim ama bir kolum kan içindeydi. Kalça kemiğimin ön kısımları acıyordu ve otururken diyaframım sıkışıyordu. Islak mendille dirseğimi sildim, kalça kemiğimin yerle temas eden kısımlarının da kanadığını gördüm. Yine de aklıma koymuştum, o trene yetişip Kütahya'ya gidecektim. Ayakkabılarımı bağlayıp gara girdim ve koltuğuma oturdum. Mutluydum...






Eskişehir'de dizel trene binip Kütahya'ya doğru yola çıktım. İlk baştaki nefes alma sıkıntım azalmıştı. Kütahya'da tren istasyonunu, saat kulesi ve şehir meydanını hızlıca dolandım. Nezih, sakin, düzenli bir kentti. Porselen müzesi, Emet kaplıcaları ve diğer kültür turizm noktalarını sonra gezecektim. Asıl hedefim Aizanoi antik kentiydi. Çavdarhisar dolmuşlarının kalktığı yere gittim ve bir saatlik bir yolculuk sonrası ilçe merkezine ulaştım. Yakındaki bir bakkaldan su ve ekmek alıp antik kente doğru yola koyuldum. Çavdarhisar, kasaba hatta neredeyse köy tadında bir yer. Hoşuma gittiği için tüm sokaklara dalıp gezmek istedim. Mozaik müzesini bulduğumda kapısı kilitliydi. Yakındaki bir tulumba başında mola verip elimi yüzümü yıkadım. Çantam iyiden iyiye yük olmaya başlamıştı artık. İki tane teyze ben otururken yanıma geldiler. Hoşgeldin, ne yapıyorsun faslından sonra ısrarla beni yemeğe davet ettiler. Hem rahatsızlık vermek istemediğim için hem de vaktim kısıtlı olduğu için bu şahane tekliflerini reddettim. Müzenin anahtarını tapınaktaki bekçiden alabileceğimi öğrenince tekrar yola koyuldum...










Tarihi köprü üstünde kazları izleyerek biraz vakit geçirdim. Köylü çocuklar suyun içinde koştururarak bana doğru geldiler. Hemen köprüden inip sırtımda çantayla çocukların arasında daldım. Nehir boyunca birlikte kazları kovaladık. Yüküm ağır olduğu için gücüm çabuk bitti. Çocuklarla vedalaşıp tapınağa doğru yavaş yavaş ilerledim. Antik kentin arazisini çevreleyen çitlerde bir delik bulunca hemen içeri girdim. Etrafta benden başka kimse yoktu. Tapınağın alt katına giden kapıyı kilitlemişlerdi. Bekçiyi de bulamadım. Sergideki oymalı taşları inceleyip bir sürü fotoğraf çektikten sonra ağzındaki kürdandan yemekten döndüğünü tahmin ettiğim bekçi yanıma geldi. Hoşgeldin, kolay gelsin şeklinde iyi dileklerimizi değiş tokuş ettikten sonra giriş ücretli miydi buraya diye sordum. Bana bedava olduğunu söyledi. Tapınağın alt katına girmek istediğimi söyleyince bir tomar anahtar çıkarıp kapıyı açtı. Mozaik müzesini sorduğumda oranın anahtarının kendisinde olmadığını söyledi. Tek başıma bodruma indim. Yakıcı kuru güneşten sonra serin bir yerde bulunmak çok iyi gelmişti. Çantamı yastık yapıp biraz uzandım...










Hamamları da hızlıca gezdikten sonra stadyum ve tiyatro tarafına doğru uzunca bir yürüyüş yaptım. Şehrin anıtsal binaları arasında bu kadar mesafe varsa aradaki yerler de mutlaka basit evlerle doldurulmuş olmalı. Yeterli çalışma yapılsa ve bütün şehir günyüzüne çıkarılsa burası efsanevi bir antik kent olabilir diye düşündüm. Gerçi ülkemizde hangi antik kenti kazmaya başlasak illa ki şahane bir şeyler çıkacaktır. Hangi maddi imkanla, hangi zihniyetle bu işin altından kalkabileceğimiz ise muamma. Stadyum kalıntılarının tepesine çıkacak gücü bulamayınca tiyatronun gölge bir köşesine geçip yemek yapmaya koyuldum. Doğru düzgün nefes alamadığım için çok yorulmuştum. Kuru fasulyemi ısıtıp üstüne de kahve yaptım. Yüzlerce yıllık terk edilmiş bir kentin ortasında tek başıma yemek yiyordum. Gözümün alabildiğince bozkır boşluk, duyabildiğim kadar sessizlik ve antik tarih içinde kendi başımaydım. Bütün ağrı sızıyı unutup buradaki gösterileri, oyunları, çoşkuyu hayal ettim. Zaman çok güzel geçiyordu...










Ama yemekten sonra kendime gelemedim. Çantayı sırtıma takmak için beş dakika kollarımı sağa sola savurup durdum. Sonunda tiyatro basamaklarından birinin altını girip yüklenebildim. Bu halde çadır kurmak, düz zeminde uyumak eziyet gibi geliyordu. Dahası henüz tarihteki ilk borsayı bile görmemiştim, sütunlu cadde, sunak ve diğer bir çok kalıntı listemde üstü çizilmemiş halde duruyordu. Daha fazla ağrıya dayanamayıp ilçe merkezine döndüm ve ilk otobüsle eve döndüm. Emet kaplıcalarında şap şup suyla oynamak, porselen yapımını kanlı canlı izlemek, antik kentte kamp yapmak gibi hayallerim suya düştü. Eve girer girmez kendimi yatağa attım. Ertesi gün yerimden kalkamıyordum. Ağrılarım iyice artmıştı. Izdırap içinde acil servise gittim. Doktora bir önceki gün düştüğümü söyleyince bunun acil bir tarafı kalmamış, polikliniğe git o zaman diye beni başından savdı. Sağlık sigortamın olmadığını, polikliniklere gidemediğimi, burada bakmazlarsa eve dönmek zorunda olduğumu söyledim. Yumuşayıp bakmayı kabul etti. Hemen röntgen çekip feci bir el muayenesinden sonra kırık bir tarafım olmadığını öğrenip rahatladım. Ne zaman geçecek bu sorusunun cevabı ise pek rahatlatıcı değildi. Böyle ezikler bir ay kadar iyileşmeyebilirmiş. Bir hafta, on gün boyunca sıkıntılarım devam etti ama sonra kendime geldim. Bu güzel ama eksik gezi içimde ukde kaldı, bir de dirseğimdeki yaranın izi hala duruyor.

1 yorum:

  1. geçmiş olsun, o halle gidip gezmişsin ya tebrikler. Başka bir zaman kamp yaparsın artık.Ayakkabıların bağcıkları bağlı olduğu bir zaman :)

    YanıtlaSil