Tuz Gölü

Tuz Gölü'nde olmak başka bir gezegende olmak gibi sanki. Ufka kadar uzanan bembeyaz bir düzlük. Sadece rüzgar sesi var. Güneş de o kadar parlıyor ki insanın gözleri kamaşıyor. İnsanın içini garip bir his kaplıyor, bütün düşüncelerini ele geçiriyor. Hemen yanıma bir UFO inip içinden uzaylılar çıksa hiç garipsemeyeceğim o anda. Ne bir kuş uçuyor, ne bir bitki yeşeriyor. Bütün canlıları ele geçirmiş tuz. Kenarda köşede bir kazayla bu yokluğun ortasına uçuşmuş dal parçaları buluyorum. Her santimetresi tuzla kaplanmış. Taşlar bile dayanamamış zaten, hepsi tuzlaşmışlar. Acaba bana ne yapar diye merak ediyorum. Göz açıp kapayıncaya kadar botlarımı elimde buluyorum. Karda yürümek soğuktan canını yakıyor insanın. Tuzda yürümek de sertlikten acıtıyor. Sekerek bir yüzme havuzu kadar ilerliyorum. Ayaklarım isyan edince tekrar botları geçiriyorum...










Sahi göldü değil mi burası? Ben hiç su birikintisi görmedim hala. Tuz Gölü derken demek ki tuzdan oluşan göl olduğuna dikkat çekiyorlarmış. Ben zaten hiç yapamazdım ilkokulda da. Okuduğunu anlama paragrafları bir şey ifade etmezdi. Belki de ondan hala çözemedim hayatı. Yine de pes etmiyorum. Yarım saat sonra küçük bir su birikintisi çıkıyor karşıma. Botlarımı bir kenara fırlatıp koşmaya başlıyorum. Heyecandan ve mutluluktan saçmalıyorum. Ellerimi, ayaklarımı on santim derinliğindeki suya gömmek yetmiyor. Suyu alıp tadına bakıyorum, yüzüme gözüme sürüyorum. Varlığından haberdar olmadığım çatlaklarım bütün derimi yakmaya başlıyor. Yine de hiçbir şey umrumda değil. Üstümü çıkartıp belime bağlıyorum. Esen rüzgarı arkama alıp tüm gücümle koşmaya ve çığlık atmaya başlıyorum. Gözlerimi kapatıp olduğum yerde dönüyorum...








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder